Allah’ın iki eli
The Two Hands of God
Sevgili Kardeşim,
Adresinizi ticari merkezinden aldık. Biz Allah’a inanan ve O’nu izleyen kişileriz ve sizinle çok değerli bir şeyi bildirmek istiyoruz. Yazdığımız bu mektubun konusu, siz ve sevdikleriniz dahil, hepimiz için çok önemlidir. Bu nedenle, onu dikkate alacağınıza yürekten inanıyoruz.
Ama öncelikle, sizlere herhangi bir siyasi amaçla yazmadığımızı belirtmek istiyoruz. Tek arzumuz, Allah’ın sevgisini ve lütfünü sizlerle paylaşmaktır. Bundan ötürü Türk ulusu dahil tüm ulusları bereketlemesi, sizlere yol göstermesi ve koruması için Allah’a dua ediyoruz.
Kutsal Kitap’ta, her yönden kusursuz ve değişmez olan yüce Allah’ın karakterinin iki yönlü olduğu açıklanmıştır. Allah’ın bu iki özelliği simgelerle, “Allah’ın iki eli” şeklinde gösterilir.
Yüce Allah’ın sol eli, yumruk olarak simgelenir ve Allah’ın adaleti ile öfkesini temsil eder. Allah kusursuz ve kutsaldır. Bu yüzden, bilmeden yapılan yanlış şeyler dahil, her kötülüğü yargılayıp cezalandırmak zorundadır.
Allah’ın sözü olan Kutsal Kitap, ilk insan ve bütün insanlığın atası olan Adem’in Allah’a itaatsizlik ettiğini söyler. Adem bunu yaparak, hem kendisinin hem de kendi soyundan gelenlerin üzerine ölüm lanetini getirmiştir. O zamandan beri de bu lanet, Allah’ın buyruğuyla nesilden nesile, babadan çocuğuna, devam etmektedir.
Kutsal Kitap, bizlerin de atamız Adem gibi yanlış şeyler yaparak Allah’ın yüceliğinden yoksun kaldığımızı söyler. Kendimize karşı dürüst olursak, hem davranışlarımızda, hem de düşüncelerimizde günah işlediğimizi itiraf edebiliriz. Eğer günahımız olmadığını söylersek kendimizi aldatırız. Bizim yapabileceğimiz hiçbir şey, yapmış olduğumuz kötülükleri ortadan kaldıramaz. Bu acı bir gerçektir. Allah bizlere, Kendisi tarafından bağışlanmayı ve kabul görmeyi kendi gücümüzle hak etmeye çalışmamızın boş yere çabalamak olduğunu söyler.
Peygamberlerin yazıları, ölümün ve Allah’ın merhametinden yoksun olmanın, kötü yollarımızdan dolayı Allah’ın haklı cezası olduğunu açıklar. Yumruk, Allah’ın öfkesini hak etmiş olan her birimiz için korku, utanç, kir ve reddedilmenin simgesidir.
Allah’ın sağ eli ise çok farklıdır. Allah’ın merhametini ve bağışlayışını simgeleyen bu el açıktır ve kişiyi davet eder. Yüce Allah’ın sevgisini, kabul edişini ve koruyuşunu temsil eder. Bu el, Allah’ın iyiliğini ve sunduğu sonsuz yaşamı simgeler.
Allah’ın adaletinin kusursuz olduğunu bilmekle birlikte, merhametinin de kusursuz olduğunu bilmek önemlidir. İncil bizlere, Allah’ın insanlık için sevgiyle dolu bir Allah olduğunu bildirir. Allah bizlere duyduğu merhamet ve şefkati göstermeyi büyük özlemle arzular.
Fakat Allah’ın bu iki yönü insanlığın gözünde bir çelişkidir. Eğer hepimiz kötülük yapıp Yaratıcımızı gücendirirsek Allah’ımız nasıl merhametini bize bol bol döküp aynı zamanda adaletinde kusursuz olmayı sürdürebilir? Allah’ın kusursuz ve değişmez karakteri, bütün kötülüklerimizin yargılanmasını ve cezalandırılmasını gerektirir. Bu ceza da utanç, azap, ölum ve cehennemdir.
Tüm bunlara karşın, harika olan şey şudur: Allah’ın merhameti, başka birisinin bizim cezamızı üzerine almasını sağlamıştır. Ancak bu kişinin bizim yerimizi alabilmesi için bizlerden biri olması gerekmiştir. Bununla birlikte, bizim lanetimizi üzerine alabilmesi için kendisi bu lanetin altında olmamalıydı. Bu kişinin pak, kutsal ve tamamen günahsız olması gerekiyordu.
Peki böyle bir şey nasıl olabilirdi? Günahımızı taşıyan kişinin bizlerden biri olabilmesi için Adem’in soyundan gelmesi gerekiyordu. Ama Allah, ölüm lanetinin nesilden nesile, babadan çocuğa, geçmesini buyurduğu için bu imkânsız görünüyordu. Hem insan hem de günahsız olma şartlarını kim yerine getirebilirdi?
Bunun bir tek yolu vardı. Kutsal Kitap’ın Yaratılış kısmında Allah, “kadının soyu” olarak bahsettiği bir adamın geleceğini bildirir. Peygamberlerin yazılarında, bu eşsiz insanın bir bakireden doğması gerektiği ifade edilir. Ölüm laneti nesilden nesile, babadan çocuğa, geçtiği için, ancak bakireden doğan bir adam Adem’in laneti üzerinde olmadan onun soyundan gelebilirdi. Yalnız böyle birisi Allah’ın bize verdiği laneti üzerine alabilirdi.
Peki böyle bir insan var mıdır? Eğer varsa, günahsız mıdır? Bizim için ölmeye razı olması mümkün müdür?
Bütün bu soruların hayret verici yanıtı, “Evet”tir!
Hazreti İsa’yı düşünün. Bütün diğer peygamberlerden farklı olarak bir bakireden doğdu. İncil O’nun günahsız bir yaşam sürdüğünü bildirir ve O’nun Allah’ın kurbanlık Kuzusu olduğunu söyler. Allah O’nu dünyaya, kendisine iman eden herkesin yerini alacak kutsal kurban olması için dünyaya göndermiştir.
Gerçek şu ki, Hazreti İsa Allah’ın bizim için olan yargısını üzerine almıştır. O iki bin yıl önce, kötü insanların elinde utandırıldı, işkence gördü ve öldürüldü. Bütün bunlar, Davut peygamberin bu olaydan bin yıl önce söylediği şekilde gerçekleşti.
Şeytan ve yozlaşmış dini, siyasi önderler, İsa Mesih’in öldürülüşünün tamamen kendi işleri olduğunu düşünmüşlerdi. Oysa buna izin vermiş olan Yüce Allah idi. İsa’nın öleceği yeri ve zamanı O seçmişti. İncil bizlere, binlerce meleği kendisine yardım için çağırabilecek yetkide olan Hz. İsa’nın, hayatını gönüllü olarak verdiğini söyler.
Kutsal Kitap bizlere, Hz. İsa’nın bizler için hayatını vererek yaptığı büyük fedakârlık ve sunduğu büyük kurbandan sonrasını da anlatır: Ölümünden üç gün sonra, Allah O’nu diriltmiştir. İsa’yı izleyen kişiler O’nunla bir araya gelmişler ve bu gerçeğe tanık olmuşlardır. Bundan sonra göğe alınan Hz. İsa, bugün de bedeniyle birlikte orada yaşamaktadır. Bu durum O’nu bütün diğer peygamberlerden farklı kılar. Hz. İsa bir peygamber olduğu halde, peygamberden çok daha ötedir. Allah’ın önceden belirlemiş olduğu zamanda, dünyayı yargılamak ve yönetmek için geri dönecektir.
Hz. İsa, Allah’ın iki eli arasındaki köprüdür. Başka hiç kimsenin, “Yol benim” deme hakkı yoktur. Hz. İsa bizim yerimize öldüğü için Allah’ın adaleti yerine gelmiştir. Bu, yaptığımız yanlışların utancından kurtulabileceğimiz ve bağışlanma ile sonsuz yaşam armağanlarının bizim olabileceği anlamına gelir.
Böylesi bir merhamet hiçbir zaman kendi çabalarımızla elde edilemezdi. Yaptığımız iyi işlerin ya da işlediğimiz sevapların bizleri bu merhamete layık kıldığını düşünmek, Allah’ı ve O’nun Kutsal Kurbanı’nı hor görmek demektir.
Peki bizler Allah’tan gelen bu muhteşem armağana nasıl sahip olabiliriz?
Karşı tarafa geçmeyi seçmedikçe ölümden hayata giden köprünün bize bir yararı yoktur. Bu diri Kurtarıcı’nın bizim Kurtarıcımız olması için, O’na ve O’nun bizim için yaptıklarına inanmalıyız. Hz. İsa bizim yerimize ölmüştür. Bundan sonra da Hz. İsa’ya olan imanımızı Allah’a itiraf etmemiz ve günahlarımız için pişmanlık duyup tövbe ederek af dilememiz gerekir.
Bunu bütün kalbimizle yaptığımızda, Allah bizleri içten dışa değiştirmeye başlar. Böylece hayatımızdaki her bir ahlaksızlık ya da yanlış davranıştan dönebilmek için Allah’ın yardımını görürüz. Allah’a böyle yaklaşan kişi Hz. İsa’nın sözlere uyarınca vaftiz edilir.
Allah sizleri korusun!
Dostlarınız
Emin Olmayanlar İçin Bir Dua
Ey lütufkâr Allah, Sana yüreğimi açıyorum. Lütfen, İsa Mesih’in gerçekten de insanlık için verilen Kurtarıcı olup olmadığını bana göster. Senin gözünde doğru olanı yapmak için bana yardım etmeni rica ediyorum. Gerçeği bilmek istiyorum. Lütfen, yanılmama izin verme. Amin.
Yüreklerinin Paklanmasını İsteyenler İçin Bir Dua
Ey en yüce olan Allah, Sen ölümün lanetini İsa Mesih aracılığıyla üzerimden aldığından ötürü, Sana O’nun ismiyle dua ediyorum. Şimdiye kadar işlemiş olduğum günahların hiçbirini Senden gizleyemem. İşlediğim sevapların ve yaptığım iyi işlerin beni hak ettiğim adil cezadan kurtaramayacağını kabul ediyorum.
Kendime güvenmiyorum. Bunun yerine, Sen’in merhametine ve sunmuş olduğun Kutsal Kurban olan İsa Mesih’e güvenip iman ediyorum. Lütfen beni bağışla ve beni tüm kötülüklerden arındır.
Ben Senin sadık kulun olmak ve Senin buyruklarına itaat etmek istiyorum. Bana yol göstermesi için Kutsal Ruh’unu gönder, Rab’bim. Sonsuza dek yücelik ve övgü Sen’in olsun. Amin.
Used by permission of Turkish World Outreach (http://www.two-fot.org/)